İnsan Neden Yazar Olmak İster?

İnsan neden yazar olmak ister? Yanıt çok açık: Okuduklarından hoşlandığı için.

Antikçağda, belki de öncesinde, suyun, denizlerin, okyanusların düşündüğü düşüncesini taşıyanlar oldu. Bilimkurgu yazarı Stanislav Lem, Solaris adlı yapıtında bu varsayımı kullandı. Günümüzde suyun belleği olduğu düşüncesiyse epey yaygın. Onların bir çoğuna göre su falına bakmanın, suya okuyup üflemenin, suyu kutsamanın temelinde onun yalnızca H₂0 olmadığı savı var.

Suyun düşündüğü, belleğinin olduğu… İşin gerçeğini bir yana bırakın, nasıl heyecan verici! Deniz kıyısındasınız, ufka değin o inanılmaz maviliğe bakıyorsunuz ve o yalnızca su değil. Canlı, düşünen, milyarlarca yıllık oluşumun tanığı uçsuz bucaksız bir tür beyin. Sessiz, dingin. Ayaklarınızın ucunda fısıltılı sesi, soluması. Bir Tanrısallık! Ürperiyorsunuz.

Yazın dünyası işte öylesine bir okyanustur; düşünen, gülümseyen, ağırbaşlı, dingin, sessiz ve güzel… Mavi, uçsuz bucaksız, her limana uzanan… Dalınca seni sarıp sarmalayan, kucaklayan, her kulacında seni içine çeken, içtenlikli, yalansız dolansız, kendinde gerçek, kendi halinde, zorlaması istemesi olmayan, dost… O okyanusta zaman farklı bir boyuttadır; geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman, tümü bir aradadır. O okyanusta mekân da farklı boyuttadır. Bir limandan diğerine ışık hızında gidilir; uzanıverdiğinde gerçekleşir her şey. Ve bir girdin mi bu okyanusa geri dönüşün olmaz. Çünkü,

  1. Artık okyanusa girmeden önceki insan değilsindir. Herakleitos’un ünlü sözüne benzer biçimde söylemek gerekirse, her şey akmıştır; hem sen değişmişsindir, hem seninle birlikte okyanus. Beynin ve ruhun farklılaşmıştır. Mutluluğun okyanus olmuştur.
  2. Okyanusta farklılaşmanın, başkalaşmanın nedenini de görmüşsündür. Gördüğün, çağının bilgisini kendine taşıyan olağanüstü bir iletişim ağıdır. Bu ağ olağanüstüdür çünkü yazın sanatı dediğimiz estetik bir yapılanmayla sunulmaktadır. Bu eylem başka türlü de olamaz, estetiği zorunlu kılmıştır. Düşünce dünyasının böylesi bir estetik yapılanmayla ortaya çıkışı ruhsallığımız üstünde etkin olmaktadır.

 

Sürekli böylesi bir estetik yapılanmayla beslenen, o yapıya göre farklılaşan, başkalaşan insan için gittikçe önemini arttıracak olan okyanus gün gelecek yine önemini hiç yitirmeksizin olağanlaşacak, sıradanlaşacaktır çünkü bu kez kişinin kendisi okyanus olacaktır. Ve bir gün o insanın söylemek istedikleri olacaktır; bir gün kimselerin aklına gelmeyen bir şeyleri ortaya koymak, bir gün yanlış giden bir şeylerin olduğunu haykırmak, bir gün ruhundan fışkıran bir takım güzellikleri paylaşmak isteyecektir. Söyleyecekleri kaçınılmaz olarak içinde bulunduğu okyanusa (değerlere, yapıya) aykırı düşmeyecektir.

Ayrıca düşüncelerini, gücünü, ruhsallığını yani kendini, ürettiklerinde görecektir. Yazının güzelliği ve kendinden çıkışla üretmek ona büyük tat verecek, onu doyuracaktır.

Yazmak istemenin nedenleri bunlardır. Bir neden daha sayabiliriz: Kimi öyle bir dünya yaratırsınız ki, yarattığınız o dünyanın içselliğinde kendinizi bulur, o dünyayla özdeşleşirsiniz. Manyakça bir şeydir ki bu dünyaya yabancılaşmanız bile söz konusu olur. Kimi düşünürler bunu “yüceliş, aşkınlık” falan diye adlandırırlar.