Apartman kapısına bırakılan çantayı almaya
Dedeyle nine birlikte indiler.
Beş kat aşağı beş kat yukarı
Hadi sürsün on dakika
Kocamanlar soluk soluğa çıkarlarken yukarı
Emir karşıladı üçüncü katta onları
Yalınayakları süpürüyordu basamakların tozlarını
Kollarını gererek “şu ablam,” dedi, “delirtiyor beni.”
Belli ki olmuş bir şeyler
Dördüncü kattan duyuldu iniltili sesler
Emir bir ısırmış ablası İrem’in kolunu
Mühür gibi bırakmış dişlerinin izini
Kavgada nasıl da bu kadar çabuklar
Dedesi İbrahim’in yüreği nasıl dayansın o gözyaşlarıyla dolu acıya
Parmaklarının ucuyla kafasına
“Bu ne ya?” sorusu Emir’e
Emir çırpınıyor, “o,” diyor, “o,”
“Deli ediyor beni o.”
Dinleyen kim?
İrem’de kolun acısı
Boncuk boncuk dökülüyor yanaklardan aşağı
Azarlamalar birbiri ardınca acımasız küçük canavara
Küçük canavarda lâf kalabalığı
Acılar dinince,
Ortalık sessizliğe bürününce
Çıkıyor ortaya gerçekler:
İlk can yakıcı saldırı İrem’den gelmiş nedense
Böylece olmuş Emir’de dişler pense
Oluyor işte hep böyle şeyler
Çocuktur elbet kavga ederler
Burada ilginç olan
Emir’in anlatmak isteyip de bir türlü dinletemediği
Bu nedenle hisse büyüklere:
Küçümsemeyin onların dünyalarını
Siz ne denli içindeyseniz gerçeklerin
Onlar da öyle.
Yaşa göre değil yaşananlar
Her yaşta her insan bir ayrı dünya
Kesin olan şu:
Bugün duymazsanız çocuklarınızın size söylediklerini
Yarın duyuramazsınız söylemek istediklerinizi.
Halil İbrahim Balkaş