Ne Zamanlar

“Ulan Ankara ben senin oğlun değil miyim…”
diyen Atilla İlhan’dan mülhem.

baba, ben senin oğlun değil miyim?
bulutların üstüne çıkar beni
orada gök geniş güneş sıcak
başımı ellerimin arasına alıp oturayım
güneş sırtıma vursun
ısınayım
dinleneyim

gün sökümüydü çıktım yıldızlı karanlığın büyüsünden
gördüm tan kızıllığı bir yangın yeri dağların ardında
çakıl taşlarında soluklanıyor deniz
sessiz kimsesiz bir sabah

gün sökümüydü çektim içime dünyanın soluğunu
yaşadım dünyayı dünya dönüyordu
dönüyordu gözlerimin önünde akşamlar sabahlar
dağlar dursa da akıp geçiyordu zamanlar
oysa yaşanmayan zamanlarda kaldım ben baba
alacakaranlıkta sürüyor kavgam
neyin ardına düşsem kavuşmak istesem
kaçıyor benden uçarcasına
kalıyorum umarsız
oysa kaçtıklarım kovalıyor beni
sarıyor dört yanımdan
bir türlü kurtulamıyorum
oklar mızraklar kılıçlar savruluyor da
nedendir değmiyor biri bir yanıma
toz duman her yanım alacakaranlıkta

geldiler, yine geldiler geçmiş günlerin çapulcuları
mızraklarıyla alacakaranlığın bir ucundan çıkıp
büyüye büyüye geldiler
üstüme üstüme geldiler
ne yaptım ben onlara

kaçtım
bir koca bataklık
sıtmalı sazlık
çamurlu sularında yılanlar
nedendir dokunmazlar hiç bana
bir yılan olurum ben de
kurtulurum

her sabah karanlıkta gelir geçmiş günlerin çapulcuları ala bula giysileriyle
çölün kumlarını savurur atları
yalın kılıçları göğe uzanır pırıltılı
yılanlar çıyanlar kırkayaklar akrepler
kurtlar çakallar köpekler
seyirtirler ardınca
bağrış çığrış çığlıklarla
uluyarak havlayarak
çorak toprakları da geçip gelirler üstüme

geçmişin kapıları kapanmıyor bir türlü
türküleri bir soluk uzanıyor geleceğe
korkum nedendir
mahşer nerdedir
sorgu hesap düşününce
vurdum kendimi zincirlere
bekledim geçmiş günlerin çapulcularını
gelmediler
kaç günler bekledim
zindanlar kaldı bana
zindanların karanlığını yaşadım yüzyıllarca

sonra bir gün göründüler yine
bu kez kaçmadım ancak
bekledim
sessizce yanaştılar
bir mızrak boyu o denli yakın
sonra göz göze geldik
sonra gözlerde gördüm gerçeği
gördüm
açlıktı
yırttım karanlığı açlığın çığlığını attım
dağlarda yankılandı çığlığım çığlık çığlığa
sonra eller sardı her yanımı binlerce
en çok da boğazımı soluk soluğa
boğulacak oldum korkmadım yine de
acıları çağırdım sesimi yellere yükleyerek
kor ateşler istedim
ağılar istedim

sonra
gökyüzünün maviliğiydi seyrettim
çığlıklar halâ kulağımda

aradım hep aradım
sevgileri aşkları aradım
aradım kokladım
bahçemde güller solmuş kurumuş
sümbülleri severdim sümbüller artık yok
kuş cıvıltıları duyulmuyor seherimde
ebabil kuşları geçmiyor üstümden
ırmakların suyu çekilmiş dereler çağlamıyor

insanlığım evrenin bir yerlerinde
ben nerelerdeyim nerelerde
tut ellerimi artık ben senin oğlun değil miyim baba
yalnızlığım kutlu olsun işte
kutlu olsun
(1996 İstanbul)